Cennet vatanımız, son iki yıldır felaketler ülkesi oldu. Üç bir yanı denizlerle, dört bir yanı düşmanlarla çevrili olan biz Türklerin 10...
Cennet vatanımız, son iki yıldır felaketler ülkesi oldu. Üç bir yanı denizlerle, dört bir yanı düşmanlarla çevrili olan biz Türklerin 1000 yıllık bu vatanı üzerinde gerçekten kara bulutlar dolaşmaya devam ediyor.
Bin yıldan bu yana kaybettiklerimizi saymıyorum…
Korona belasından 53 bin civarında insanımızı toprağa verdik… Üstelik günlük ölüm sayısını 50’nin altına indirmişken, geçtiğimiz Kurban Bayramı sonrası vaka ve ölüm sayılarında müthiş bir patlama oldu. Artık günlük vefat sayısı 110’un üzerinde seyrediyor.
Biraz bir gevşemeye gelmiyor, anında vaka sayıları yükselişe geçiyor!
Demek ki, bu beladan tamamen kurtulana kadar sıkı tedbirleri uygulamaya devam etmeliyiz. Başka bir çözümü yok. Lakin işte önümüzdeki Eylül ayında okullar açılacak ve yüz yüze eğitim başlayacak.
Milli Eğitim Bakanlığı ve ülkeyi yönetenler bu konuda kararlı. Öyleyse, tedbirleri bir o kadar daha artırmak zorundayız. Yoksa acı tablo daha da vahim hal alabilir.
Korona bitmeden yangın felaketi!
Bilindiği gibi geride kalan son 20 gün içinde özellikle Akdeniz Bölgesi’nde büyük bir yangın felaketi ile karşılaştık. Yarım asırda ancak yetişebilecek nitelikteki çam ormanları ve maki örtüsü cayır cayır yandı.
Orman yanmadı, ciğerlerimiz yandı…
Çok önemli bir kısmı söndürüldü ancak, hala da yanmaya devam ediyor…
Yangın, yalnızca Akdeniz Bölgesi’nde değil, bütün bölgelerimizde çıktı. Fakat yoğunluk ve büyük can kayıpları da Akdeniz’de gerçekleşti. Özellikle de Muğla’nın ilçelerinde…
Ve ne acı ki, yangının tamamına yakınını kontrol altına almışken bir acı haber daha geldi. Rusya’dan kiralanan yangın söndürme uçağı düştü. Bu uçakta da 5 Rus ve 3 de Türk vatandaşı vardı.
Şu ana kadar 53 ilde 270 yangın çıktı. Bu yangınların 267’si söndürüldü. Ve ne yazık ki 18 insanı çıkan yangınlarda kaybettik.
Kaybedilen ormanlar, yanan evler ve seralar da işin cabası…
Ciğerlerimiz yanmaya devam ediyor!
Ve selin teslim aldığı Karadeniz
Yangın felaketinden kurtulduk derken, bu defa da Karadeniz Bölgesi’nde oluşan seller ve taşmalar büyük felaketlerle sonuçlandı.
Çaylar, dereler, bentler, şelaleler, HES’ler taştı…
Önüne kattığı evleri, eşyaları, ağaçları ve köprüleri yuttu geçti!
Ardı arkası kesilmeyen bu felaketlerde de şimdiye kadar 55 vatandaşımızı kaybettik. Henüz cesedine ulaşılamayanlar da var.
Anneler, babalar, dedeler ve çocukluk yaşını yaşayamayan bebeler…
Sanırsınız ki, 3. Dünya Harbi burada gerçekleşmiş!
Evlerinin balkonuna sığınan çocuklarının ölümünü seyretmenin acısını hangi kelime anlatabilir acaba?
Yalnızca Doğu Karadeniz’de son 90 yıl içinde 650 civarında sel felaketi yaşanmış… Ve bundan kimse bir ders çıkarmamış!
Tarifi de imkânsız acıları yaşamaya mahkum muyuz?
Bu kayıpların kökeninde ne yazık ki insan var!
Evet, ateş her defasında olduğu gibi düştüğü yeri yakıyor…
Karadeniz ağlıyor; Türkiye ağlıyor…
Peki bizim başımız neden bir türlü beladan kurtulmuyor?
Dere yatağına ruhsat veren belediyenin…
Gözünü para hırsı bürümüş ve gelişi güzel inşaatlar yapan müteahhitlerin…
Çıkarılan imar yasalarıyla büyük risk taşıyan alanları yerleşime açanların…
İçtiği bira şişesini hiç düşünmeden ormana fırlatanların…
Yaktığı kamp ateşini söndürmeden gidenlerin…
Piknik alanlarında cam ve ateş parçaları bırakanların…
Ve doğaya saygıyı… Kanuna bağlılığı… Ve dahi çalmayı, çırpmayı öğretemeyen Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve Diyanet İşleri’nin hiç mi suçu yok?
Şimdi oturup kara kara düşünsün bu ülkeyi yönetenler…
Başlarını ellerinin arasına alsınlar ve kendilerini, “Biz nerede yanlış yapıyoruz?” diye sorgulasınlar…
Yoksa… Eğer… Bundan da gerekli dersler çıkarılmazsa…
Tamamen insan kaynaklı olan bu felaketler de devam edecek, ciğerlerimiz ve canlarımız yanmaya devam edecektir.
Büyük geçmiş olsun Türkiye’m… Kaybettiklerimize rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.